29 Haziran 2009 Pazartesi

Mimar Kimdir?


Sözlükteki “yapıların tasarını yapıp bunların gerçekleşmesini sağlayan, yöneten kimse” denilmiş Hemen de örnek veriliyor; Mimar Sinan pek çok anıtsal yapıta imza atmıştır.

Yapılan tanımda “tasar” sözcüğü yeterince anlatmıyor mimarın yaptığını Sanıyorum “plan” yerine kullanılmış çünkü…Tasarlamaya tasar (plan)dan başlanır ama , yalnız tasar yetmez. Bu nokta dışında tanıma katılıyorum: Yapıların tasarımını yaratan, gerçekleşmesini yöneten şahıstır mimar.

Bu nedenle mimarlık, yalnızca bu günkü eğitim biçimiyle öğrenilebilecek bir beceri değildir. Kökeni neolitiğe dek varan usta çırak ilişkisinin, bir yöntem olarak kaçınılmazlığı mimarlık eğitiminde bu gün de apaçık ortadadır. Bütün ülkelerde bu böyledir. Üniversitelerin mimarlık diploması verebilmesi neredeyse yalnızca bizde kalmıştır.

Tanımdaki “tasarım” sözcüğü işin elbette en can alıcı noktası

Örneğin, Geçmişten ya da bir başka coğrafyadan Kopya veya taklit etmek tasarım değildir.

Geriye dönük çalışmak tasarım değildir.

Tasarım gelecek için yapılır.

Gelecek için yapılacak her iş, geçmişi,günü doğru bilmeyi, geleceği öngörmeyi,kültür yorumu yapabilmeyi gerektirir. Özellikle kültür yorumu yapamayan kişi, gerçek anlamıyla “mimar” adını taşıyabilecek kişi olamaz.

Mimar, yalnızca tasarımla yetinemez…

Mimar, tasarıma başlamasından, yapısının bitmesine dek başında olan kişidir. Uygulamayı yönetirken tasarımında değişiklikler yapabilir. (Ama yalnızca o yapabilir.)Yapısının gerçekleşmesini yönetirken o bir Opera şefidir. Birinci keman ölçüsünde keman çalmayı bilmesi gerekmez, ama onu devreye sokacağı noktayı bilir.

Tasarımın başından, yapının bitmesine varan yolun aşamalarından sorumlu olanların yaptıkları tek başına mimar adını almalarına yetmez. Anamalcı düzenin gereği ,yapı üretiminin akışının sonuna dek, parçaları ayrı ayrı denetimleri altında tutmak isteyenler, mimar adının başına ek tanımlamalar koymak zorunda kalmışlardır. Ya da işinin gerisini başkalarına bırakanlara mimar yerine yalnızca “tasarımcı” denilmiştir.

Türkiye’de yapı alanında yapılan en büyük yanlış, mimarlık işini proje ve kontrollük olarak (sözleşmelerine varıncaya dek) ayırmak olmuştur. Böylece mimarın elinden tasarımı alınıp, bu tasarımın uygulamasını denetleme işi verilmeyebilmiştir. Sonuç olarak yapı, bilecen emmilerin eliyle, tasarımında düşünülenin dışında “yanlış”a, “ucube”ye döndürülmüştür.

Çevremizin çirkinliğinin önemli nedenlerinden biri bu durumdur.
Özellikle eğitimden sonra yapı yapma olanağı bulamayanlar da bu bölünmeye seyirci kalmışlardır. (Çünkü yapı yapmanın ne olduğunu bilmiyorlardı.) Eğitimi de içinde olmak üzere tüm mimarlığımız bundan en kötü biçimde etkilenmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder